- Havuç kaç lira? Patates, ya soğan. Peki yumurta kaç lira? Pirinç, bulgur, yağ, un, tuz ve şeker..

Ben soruları art arda sıralarken mihmandarımız da fiyatları hızlıca kafasında hesaplayıp TL’ye çevirmeye çalışıyor. Pek büyük sayılmayacak bir pazar yerindeyiz. Satılan diğer ürünlere bakıyorum. Hem pazarda hem de dükkanlarda bol bol olmasa da hemen her şeyi bulmak mümkün görünüyor. Fiyatlar da Türkiye’ye kıyasla ya aynı seviyede ya da biraz daha ucuz. Etin kilosu 60 lira civarında. Unun kilosu 4, şeker 6, patates 2, soğan 3, havuç ise 1 lira. 30’luk bir yumurta kolisi 13-15, zeytin 8, pirinç ise 6 lira. “Fiyatlar Türkiye’ye göre ucuz ama parası olana” diyor mihmandarımız. İnsanların elinde avucunda pek bir şey kalmadı.” O yüzden fiyatlar şimdikinin yarısı hatta dörtte biri bile olsa parayı verip istediğini alabilecek insan sayısı gerçekten az. İdlib kent merkezinde en hareketli tezgâhlar mazot satılan tezgâhlar. Bir de silah satan dükkanlar var. Onlardaki hareket de pek aşağı kalır değil. Tezgâhlarda müşteriler ile satıcılar arasında el değiştiren deste deste paralara bakınca sanki büyük bir ticaret dönüyor gibi görünüyor ama öyle değil. Tamamen banknot değerleri ve enflasyonla alakalı o deste deste görünen paralar. Örneğin 10 litre mazot almak istediniz. Bunun dolar cinsinden fiyatı tam 10 dolar. Yani ya 10 dolarlık tek bir banknotla ya da 1 dolarlık 10 banknotla ödeyebilirsiniz.

Deste deste para

Ama Suriye lirası olarak ödemek isterseniz çok daha fazla sayıda banknot kullanmak zorundasınız. Suriye Merkez Bankasının bastığı en büyük banknot 2000 liralık banknotlar. 1000, 500, 200, 100 ve 50 liralık banknotlar da var. Ama en azından İdlib’de tedavülde olan banknotların en büyüğü 500 liralık banknot. En çok kullanılanı ise 50 ve 100 liralık banknotlar. Dolayısıyla 10 litre mazot almak isterseniz bunun Suriye lirası karşılığı 4500 lira olacak. Ve bu ücreti 100 liralık Suriye parasıyla ödemek için 45, 50 liralık Suriye parasıyla ödemek için de 90 adet banknot kullanmanız lazım. Bu da alım gücü düşük olsa da elinizde deste deste para taşımanız anlamına geliyor.

Elit asayiş gücü


İdlib’de şeri hukuk kuralları uygulanıyor. Kadınların sokağa tesettürsüz çıkmaları yasak. Anlaşmazlıklar şeri hukukun temeli olan kısas ve diyet usulleri kullanılarak çözülmeye çalışılıyor. Çalışılıyor diyorum çünkü -hele de bugünlerde- kimsenin bu usulleri hayata geçirmeye ne zamanı ne de niyeti var gibi görünüyor. Bir ara sokakta yine Heyet Tahrir eş-Şam üyesi olduğu belli bir grup görüyorum. Ama sokaklardaki yırtık ve eski kamuflajlı HTŞ militanlarına kıyasla daha iyi durumda üniformalara sahipler. Ellerinde Ak serisinin üst modelleri var. Kimisinde AK-74’ler var kimisi ise AK 101’leri asmış omuzuna. Kim olduklarını soruyorum. Mihmandarımız “bunlar elit asayiş gücü” diyor. İsimleri “emni’in” imiş. Bildiğiniz emniyet kelimesi ile aynı kökten. Mihmandarımızın, onlardan bahsederken sesindeki saygı tonu dikkatimden kaçmıyor. “Bunların yerel polis olan şurtalardan farkı ne?” diyorum. Mihmandarımız emni’inlerin özellikle istihbarat ve karşı istihbarat alanında çalıştığını anlatıyor.
Hatırlayacaksınız yenilgiden sonra DAEŞ militanlarının önemli bir kısmı İdlib civarına kaçmıştı. İşte bu emni’inler son 1,5-2 yıl içinde 1100-1200 civarında DAEŞ militanını yakalayıp öldürmüş. “Mahkemeleri nasıl yapıldı” diye sorduğumda mihmandarımız “Mahkeme olmadı. Yakalandıkları yerde öldürüldüler” diye yanıtlıyor ve devam ediyor:

Gizli hapishaneler

“Bunlar Haricidirler. Yakalandıkları yerde katli vaciptir. Bunları kadınları erkeklerinden bile kötü. Kuşatılmış kentlerdeki DAEŞ’liler HTŞ’ye kendilerinin sonuna kadar savaşacaklarını şehit olmaya hazır olduklarını söylediler. Ama kadın ve çocuklara İdlib’te sığınma verilmesini istiyorlardı. HTŞ bu talebi kabul etti. Sonra o kadınlar neler neler yaptı; HTŞ’nin mevzi bilgilerini DAEŞ’e aktardılar. Hatta birçok bombalı eylem yaptılar. Birisi hükümet binasında kendisini patlattı. Bunların hakkı kurşundur.”
“Peki hapishanelerde hiç Deaş’lı yok mu yani?” diye soruyorum. “Elbette var” diyor “ama tüm hapishaneler gizli yerlere taşındı.”
“Neden” diye soruyorum. “Rejim İdlib’de kaos çıkarmak için bu sıklıkla hapishaneleri hedef alıyordu” diye yenıtlıyor. “Başarılı olduğu zamanlar da oldu. Bir bombardıman sonrası 10-15 DAEŞ’li hapisten kaçmayı başardı. Elhamdülillah onlar da hemen yakalanıp etkisiz hale getirildi.”

Bağdadi takibi

İdlib hukuku böyle bir hukuk.
Hatta mihmandarımız DAEŞ lideri Bağdadi’nin öldürüldüğü binanın da emni’inlerin DAEŞ şüphesiyle izlemeye aldığı ev olduğunu söylüyor. “Orada DAEŞ olduğunu biliyorlardı. O yüzden takip ediyorlardı. Ama Bağdadi’nin orada olacağını kimse tahmin etmemişti. ABD saldırısı sonrası ortaya çıktı Bağdadi’nin orada olduğu.”
“Peki, emin misiniz ölenin Bağdadi olduğuna?” diye soruyorum, “evet” diyor. “Ben hemen oraya gitmiştim. Binayı inceleyen emni’inlerden biri söyledi. ABD’lilerin dediği gibi kendini patlatmış. Ama bomba karnında olduğu için göğüsten yukarısı sağlam kalmış. Net olarak teşhis etmişler”

“Peki, ne olacak burada bundan sonra?” diyorum. Her konuda bir hayli konuşkan olan mihmandarım bu kez susuyor. Uzun bir sessizliğin ardından iki kelime dökülüyor dudaklarından:

“Allah bilir.”


Devami...