17 bin insanın yaşamını 17 Ağustos depreminin 20’nci yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi Travma ve Afet Çalışmaları Uygulamalı Ruh Sağlığı Yüksek Lisans Program Koordinatörü Prof. Dr. Tamer Aker öncülüğünde gerçekleştirilen “Türkiye Depreminde 20’nci Yıl Bellek, Yapılanma, Gelecek” sempozyumunun üçüncüsü Bilgi Üniversitesi Santral Kampüsü’nde gerçekleştirildi.

17 Ağustos’un 20’nci yılında, depremzedelerin ve olası büyük deprem korkusunu taşıyanların ruhsal durumunu Milliyet’e yorumlayan Prof. Dr. Aker, “En büyük ruhsal sıkıntıyı yakınları kaybolan insanlar yaşadı” dedi. Prof. Dr. Aker, Silivri açıklarında meydana gelen 5.8 büyüklüğündeki depremin ardından deprem korkusunun yeniden tetiklendiğini vurgularken, “Son deprem insanlarda korkuyu tetikledi. Bu korkunun önlemlerin alınması, duyarlılık açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Ancak evine giremeyen, geceleri uykusu kaçan insanların sosyal ve psikolojik destek alması gerekebilir. Silivri açıklarındaki son depremin yarattığı korkuyu bilinçlenme anlamında bir yönüyle olumlu buluyorum” ifadelerini kullandı.

Nüfusun yüzde 1’i

İstanbul, Yalova, Kocaeli, Sakarya’daki toplam nüfusunun yüzde 1’inde görülen bazı psikolojik şikayetlerin temelinde 17 Ağustos felaketinin travmasından kaynaklandığı dile getiren Prof. Dr. Aker, “Çadırkentlerde kalanların yüzde 45’i ciddi psikolojik sorunlar yaşadı. Depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, kaygı-korku bozukluklarının yüksek orandaydı. Yıllar geçtikçe bu oran azaldı. Çadırkentlerde depremin beşinci yılında ruhsal travma yaşayanların oranı yüzde 5-10 arasına geriledi.

17 Ağustos’un 10’uncu yıldönümünde psikolojisi düzelmeyen hasta sayısı yüzde 3 çıktı. Bu oran günümüzde yüzde 1’e gerilemiş durumda” dedi. Depremzedelerin, 17 Ağustos sonrası fiziksel tıbbi sorunlarında da artış olduğunu dile getiren Prof. Aker, “Migren, kas iskelet sistemi hastalıkları, cilt hastalıkları, bağışıklık sisteminin zayıflamasına bağlı enfeksiyonlar, ülser, kalp-damar sorunlarında yüzde 10-15’lik artış oldu. Özellikle enkaz altında kalan ancak kendi sağ kurtulup yakını enkaz altında ölen insanların tedavileri daha uzun sürdü. Enkazın aylarca şehirlerde, ilçelerde kalması yaşanan korku ve dehşet hislerini ikiye katladı” diye konuştu.

Umursamazlık var

İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü ve Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Okan Tüysüz ise bilgi kirliliğinden doğan komplo teorilerinin ortalıkta kol gezdiğini belirterek şunları söyledi:
“TV’den, gazeteden alt yazıyla deprem duyurulamaz. Vatandaş bizlerin söylediğine inandığı gibi, aynı anda ekranda beliren bir alt yazıya da inanıyor. Bilgi kirliliğinin ortadan kaldırılması gerekiyor. Bilgi kirliliği insan psikolojisini olumsuz etkiliyor. Deprem, önlenmesi mümkün olmayan ancak tedbir alınabilecek bir doğa olayı. Gördüğüm eksiklik umursamazlık. Umursamazlık boyutu kişi boyutundan aileye, aileden topluma, toplumdan merkezi idareye kadar yayılmış durumda. Sanki çok çaresiz durumdayız ve bu durumdan dolayı bir şey yapmayalım anlayışı hakim. ‘Sadece korkup, oturalım’ şeklinde bir kanı oluşmuş durumda. Geçen gün Maltepe’den bir kadıncağız aradı. Üç gündür havada bir cisim dolaştığını belirterek, ‘Hocam, her yere sordum. Ne uçak, ne drone. Amerikalılar kesin bu depremi yapacaklar’ dedi. Vatandaş buna inanıyor. O kadar inanıyor ki ikna etmem mümkün olmadı. Bu bilgi kirliliğini yok etmeden depremle mücadele edemeyiz.”


Devami...