Üsküdar Üniversitesi’nin düzenleyeceği ‘Uluslararası Yalnızlık Sempozyumu’na katılmak için İstanbul’a gelen Yalnızlığın Felsefesi kitabının yazarı Prof. Lars Fredrik Svendsen, “Yalnızlık başarısızlık değildir” diyor.

Norveç Bergen Üniversitesi Felsefe Bölümü öğretim üyesi Prof. Svendsen, ‘Güven ve Yalnızlığın Politikası’nı anlatacağı konferans öncesi Milliyet’e konuştu. Svendsen, Türkiye’de yalnızlık sıklığının çok yüksek olduğunu düşündüğünü belirtti.

Başkalarına güven düzeyi düşük olan insanların yalnızlık düzeylerinin yüksek olma eğiliminde olduğunu vurgulayan Prof. Svendsen, “Bunun tersine, genel güven denilen yüksek düzeylere sahip insanların, yani diğer insanların çoğu zaman güvenilir olabileceğine inanan insanların düşük yalnızlık eğiliminde olduklarını görüyoruz. Bu ilişki aynı zamanda bütün uluslara baktığımızda da geçerlidir. Genelleştirilmiş güveni yüksek olan ülkeler düşük bir yalnızlık seviyesine sahip olma eğilimindedir ve genelleştirilmiş güveni düşük olan ülkeler tipik olarak yüksek bir yalnızlık duygusuna sahip olacaktır. Türkiye’de yalnızlık yaygınlığı ile ilgili herhangi bir çalışma bulamamıştım ancak Türkiye’de genelleştirilmiş güven çalışmaları var. Bu çalışmalar, Türkiye’nin çok düşük düzeyde genelleştirilmiş bir güven ile karakterize olduğunu söylüyor ve benim hipotezime göre bu veri yalnızlık sıklığının çok yüksek olduğunu gösteriyor” dedi.

Başarısızlık değil

Çok karıştırılan ‘bir başınalık’ ve ‘yalnızlık’ kavramlarına değinen Svendsen şöyle devam etti:

“Yalnızlık bir insanın başkalarına bağlanma ihtiyacının karşılanmadığına dair duygusal bir cevaptır. Yalnızlığı sosyal bir geri çekilme, sosyal bir acı olarak tanımlayabiliriz. İlişkilere olan ihtiyacımızın karşılanmadığını bize bildiren bir rahatsızlık hissidir. Bunların arasındaki temel fark, kişinin kendisiyle ne tür bir ilişkisi olduğudur. Yalnızlıkta, kişi kendi başına yalnızdır, tek başınalıkta ise kişi kendisi ile birliktedir.”

Yalnızlığın çeşitli tanımları olduğunu ama ortak noktalarının bulunduğuna dikkat çeken Svendsen, “Yalnızlığı, başarısız sosyal destek veya benzeri olarak tanımlamak işe yaramaz. Yeterli sosyal desteğe sahip ancak yine de kronik yalnızlıktan muzdarip insanlar toplumda mevcut. Öte yandan, sosyal desteği zayıf olan, ancak yalnızlıktan anlamlı bir şekilde rahatsız olmayan bazı insanlar da var. Sosyal destek ile yalnızlık arasındaki istatistiksel ilişkiler vardır fakat gerekli bir bağlantı yoktur ve bu nedenle yalnızlık, sosyal destek eksikliği gibi nesnel belirleyicilerden ziyade öznel deneyimlere dayanarak tanımlanmalıdır” ifadelerini kullandı.
Can sıkıntısı artmıyor’

“Yalnızlığın modern toplumlarda artmakta olduğunu ve şu anda ‘yalnızlık salgını’ yaşadığımızı iddia edilmesi çok yaygın, ama aslında buna inanmak için çok az nedenimiz var?” diyen Svendsen, “Çoğu ülkede, yalnızlık seviyeleri çok sabittir ve onlarca yıldır böyle olmuştur. Bu nedenle, yalnızlığın yaygınlığı konusunda güvenilir araştırmalara sahip olan çoğu ülke için yalnızlığın artmadığını söyleyebiliriz. Bununla birlikte, en önemli nokta şudur ki, bugünün dünyasında can sıkıntısının artmadığını güvenle söyleyebiliriz” dedi.


Devami...