Edirne'de 54'üncü Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı'na bağlı Hudut Kartalları, Türkiye-Yunanistan sınırındaki askeri yasak bölgede yaptıkları kontrollerde, aralarında dövülmüş kişilerin de olduğu bir grup kaçak göçmeni yakaladı. Kaçak göçmenler, yasa dışı yollarla geçtikleri Yunanistan'da yakalandıklarını ve Yunan güvenlik güçlerinin kendilerini döverek, zorla Türkiye'ye tarafına bıraktıklarını söyledi.
'ELLERİMİ BIÇAKLA KESTİLER'
Edirne Sultan 1'inci Murat Devlet Hastanesi'nde tedaviye alınan kaçak göçmenler, İl Göç İdaresi'ne teslim edildi. Göçmenler, Avrupa ülkelerine gitmek için yasa dışı yollardan geçtikleri Yunanistan'da yakalandıktan sonra ülke polisinin kendilerini dövüp işkence yaptığını öne sürdü. Meriç Nehri üzerinden Yunanistan'a geçtiğini anlatan İran uyruklu Muhammed Zilan, "Yunanistan'da bizi dövdüler. Berim ellerimi bıçakla kestikten sonra yaralı halde Türkiye'ye gönderdiler. Türkiye'de bize çok yardım ettiler, tedavim yapıldı. Türkiye çok iyi, merhametli; teşekkür ederim" diye konuştu.
'5 YUNAN POLİSİ DEMİR SOPALARLA DÖVDÜ'
Eşiyle birlikte İsveç'e gitmek için yola çıktıklarını belirten Afganistan uyruklu Rehber Yusufi (33) ise Yunanistan'da yakalandıktan sonra kendisine ve eşine çok kötü davranıldığını anlattı. Yusufi, "5 Yunan polisi, beni 2 saat demir sopalarla dövdü. Kolum kırıldı, sırtımda ve bacaklarımda morluklar oluştu. Beni bu halde geri gönderdiler. Türkiye'ye şükranlarımı sunuyorum. Burada bize çok iyi davrandılar, tedavimi oldum. Yunanistan yaptıklarının karşılığını bir gün görecek" dedi.
Mısır uyruklu Ahmed Mehdi (15) de Yunanistan'a geçtikten sonra göçmen kaçakçılarıyla birlikte yürüdüklerini belirterek, "Yunan polisi gelince kaçarken yere düştüm. Yerde vurmaya başladılar. Demir sopalarla vurdular, bacağım kırıldı" diye konuştu.
Soylu, "Bir kişi mahkemeden beraat almışsa görevine neden dönemiyor?" sorusuna şöyle cevap verdi:
"Çok basit. 15 Temmuz akşamını hep beraber hatırlayalım. Bugün Türkiye Cumhurbaşkanı yaşıyor değil mi? Yaşamama ihtimali var mıydı? Yani Cenabı Allah'ın bir takdiri bugün yaşıyor. Allah muhafaza o gün başka bir olayla karşı karşıya kalsaydık, bugün ne olurdu ve bugün kimler olurdu? Biz bir istihbarat örgütünden bahsediyoruz. Bir devleti teslim almaya çalışan bir örgütten bahsediyoruz. Türkiye'deki yargıyı, emniyeti, istihbaratı, Türk Silahlı Kuvvetlerini, radyoyu, medyayı, televizyonu, üniversiteleri hatta örgütlü tüm teşkilatların içine giren, hayatın bütün alanlarını etkilemeye çalışan, kimini insanlık maskesiyle, kimini sivil toplum örgütü maskesiyle, kimini elindeki yargı veya devletin birtakım güçleri vasıtasıyla etki altına almaya çalışan bir yapıdan bahsediyoruz. Bu yapının kendine ait bir aklı da var. Bu yapının içerisinde olanların tamamı bir somut belge üretmiş midir? Buna kimse 'Evet' diyemez. Belge üretenlerin tamamıyla ilgili 500 bini aşkın insanla ilgili adaletin ve mahkemenin karşısına çıkardık. Elbette ki güvenmeyeceğim. Herkes devletin içine girmek zorunda mı? Türkiye 15 Temmuz gibi bir darbeyle, bir terör eylemiyle karşı karşıya kalmış, devlet temkinli olmayacak mı? Her şeye Anayasa Mahkemesinin gözüyle bakıyor değilim, kimse kusura bakmasın. Belki onlar 15 Temmuz'u unutmuş, Türkiye'yi başka bir noktaya götürmek istiyor olabilirler. Ama biz 15 Temmuz'u unutmadık. Bırakın İçişleri Bakanı olarak bu ülkenin bir ferdi olarak unutmadık, unutamayız da, unutulamaz da 15 Temmuz."


Devami...